-
Prof.Dr. Mehmet Baykara
Göz Hastalıkları Uzmanı
Glokom, kişinin göz
sinirinin tolere edebileceğinden daha fazla göz içi basıncı nedeni ile göz
sinirinde kendine özel gidişi olan zayıflamadır. Yani göz sinirinin ilerleyici
hastalığıdır. Bu hastalıkta artan göz siniri hasarı görmenin tamamen kaybına
kadar gidebilir.
Halk arasında göz tansiyonu ve karasu adlarıyla bilinen glokom, dünyada yüz
milyonlarca insanı etkileyen
ve günümüzde
70 milyon insanın kör olmasına sebep olmuş yaygın bir göz hastalığıdır.
Tedavi edilmezse görme kaybına neden
olabilen bu hastalıkta, göz içindeki sıvı basıncı, görme yeteneği için gerekli olan göz sinirine zarar
verecek düzeyde yüksektir. Glokom tüm dünyada en sık kalıcı görme kaybı
nedenidir. Irklar arasında farklılıklar olmasına rağmen ortalama kırk
yaşın üzerinde yaklaşık olarak her 100 kişiden 1'inde görülür ve hastalığın
ortaya çıktığı 20 kişiden 1'inde her iki gözde kalıcı görme kaybına, yani
körlüğe kadar gider. Bu hastalık aslında değişik türde gidişler gösteren farklı
türde ve her yaş grubunda olabilen hastalıklar grubudur. Yani hastalık akut
glokom krizi denen ağrılı, kendini belli eden ve acil müdahale gerektirecek
şekilde ortaya çıkabilir. Bu türü daha çok yüksek hipermetrop göze sahip göz
içinin nispeten dar olduğu kişilerde görülen tipi olabilir. Ya da aşağıda
bahsedileceği gibi başka şekillerde olabilir.
Glokom dünyada milyonlarca kişide görülen
ve her insanda ortaya çıkabilecek bir hastalıktır. Bununla birlikte bazı
faktörler hastalığın ortaya çıkma riskini arttırabilir. Toplumda 40 yaş
üzerinde %1 ,60 yaş üzerinde %10 oranında görülür. Glokom herkeste ve
her yaşta görülebilir. Yeni doğan döneminde anne karnında başlayan veya
doğumdan hemen sonra ortaya çıkan tarzda doğumsal (konjenital), erken çocukluk
döneminde infantil ve juvenil, 40 lı yaşlarda başlayan formu ile primer açık
açılı, başka bir vücut hastalığı ile birlikte olan sekonder gibi değişik
formlarda karşımıza çıkabilir. Bazı özellikler hastalığın ortaya çıkmasında
risk faktörleridir: 40 yaşın üzerinde olanlar, ailesinde glokom bulunan
kişiler, şeker hastalığı, hipertansiyonu, yüksek miyopisi, yüksek
hipermetropisi, göz içinde iltihapla giden hastalığı(üveit), damar hastalığı
bulunanlar ve gözünden herhangi bir ameliyat geçirmiş olanlar glokomun daha sık
görüldüğü grupta yer alırlar. Özellikle glokom hastalığının ailesel geçişinin önemli
olduğu ve ailesinde göz tansiyonu bulunan kişilerin bu hastalığın görülmesi
açısından normale göre 8 kat daha fazla risk altında olduğu göz önünde
tutulmalıdır.
Normalde göz içi oluşumların özelliklede
gözün merceğinin ve korneanın beslenmesi için göz içerisinde sürekli olarak bir
sıvı dolanımı mevcuttur. Bu göz içi sıvı, sürekli yapılır ve aynı zamanda
sürekli olarak bazı kanallarla göz dışına atılır. Glokom, göz içi sıvısının bu
dolaşımının bozulması, genellikle de boşaltan kanallarda yapısal olarak
tıkanıklık olması veya sonradan bazı hastalıklar nedeni ile tıkanması sonucu
ortaya çıkar. Göz içi sıvısının yeterli boşalamamasına bağlı olarak göz içinde
basınç yükselir ve yükselen göz içi basıncı da görmeyi sağlayan göz siniri
hücrelerinin beslenmesini ya direk basınçla ya da siniri besleyen damarlardan kanın
gelmesini engelleyerek bozar. Göz siniri hücreleri bu durumda hasar görerek
yavaş yavaş öldükçe çevreden merkeze doğru görme alanı kaybı ortaya çıkar.
Hasta giderek daralan görme alanı nedeni ile “dürbünden bakar gibi” görmeye
başlar. Bu dönemde sağa sola çarpma, eşyaları devirme yada araç kullanırken
sollama sırasında yandaki aracı görememe gibi bulgular olur. Bu dönemi de problem
fark edilmeden geçiren hasta hücrelerin
tümü öldüğü zaman kalıcı total görme kaybı ile karşı karşıya kalır.
Bazı glokom tiplerinde özel bazı bulgular
olur. Örneğin yeni doğan döneminde görülen tipinde bebeğin gözler normalden
iri, saydam olması gereken korneası bulanık (gözün rengi seçilemeyebilir),
gözünde sulanma ve ışıktan rahatsız olma görülebilir. “Akut glokom krizi” denen acil formunda ise hastada gözde ve
başta ağrı, görmenin az veya çok bulanması, bulantı- kusma ve gözün
ellendiğinde “taş gibi sert” olduğu görülebilir. En sık görülen, 40 yaş sonrası genellikle belirti vermeden ilerleyen
formu olan “primer açık açılı glokom” ise göz
hekiminin muayenesi sırasında anlaşılabilir.
İleri yaş,
Ailede glokom öyküsü (genetik yatkınlık)
Sigara içme,
Şeker hastalığı,
Migren gibi damarsal yapıları etkileyen
hastalıklar,
Miyopi ve hipermetropi,
Yüksek veya düşük kan basıncı,
Uzun süreli kortizon tedavisi,
Göz yaralanmaları vb
Bu özelliklere sahip kişilerin glokom
yönünden göz hekimine başvurarak tam bir göz muayenelerini yaptırmaları uygun
olur.
Hastalık, çoğu formunda herhangi bir
belirti vermediğinden ve oluşan görme kaybı hemen hiç geri döndürülemediğinden
glokomda erken tanı çok önemlidir. Hastalık ne kadar erken tespit edilirse,
görme kaybı da o derece az olacaktır. Glokom tanısında konunun uzmanı göz
hekimi tarafından yapılan detaylı bir göz muayenesi çok önemlidir. (Resim1,2) Bu
muayenede görme keskinliğinin belirlenmesinin ve rutin göz kontrollerinin yanı
sıra göz içi basıncının yani göz tansiyonunun ölçümü, göz içi sıvısının dışa
boşaldığı kanalların yer aldığı bölgenin (ön kamara açısının) muayenesi ve göz
sinirinin durumunun değerlendirilmesi büyük önem taşır.(Resim 3) Ayrıca
yardımcı araçlarla göz içi basıncının gerçek değerinin (düzeltilmiş basınç)
belirlenmesi, gerektiği takdirde bilgisayarlı görme alanı ve bugün çok
gelişmekte olan göz siniri başının ve sinir liflerinin kalınlık analiz
yöntemleri tanıda ve takipte önemli rol oynar. Göz tansiyonu kişiye özgüdür. Genel
olarak 21 mmHg'ya kadar normal kabul edilmesine rağmen bir kişi için normal
kabul edilen değer başka bir kişi için anormal olabilir ve göz sinirinin
ilerleyici hasarına neden olabilir. Bu nedenle göz tansiyonunun sayısal
değeri tanı için sadece önemli bir parametredir. Ancak teşhis ve hastalığın
durumunun tespiti göz muayenesinin tamamlanması ile ortaya konabilir. Yani göz
tansiyonu ölçümü tek kriter değildir ve göz tansiyonu normal ölçülen ve göz
siniri başka sebeplerle hassas olan kişilerde de glokom hastalığı görülebilir.
Göz tansiyonunun normalden yüksek olduğu veya normal olduğu halde göz sinirinin
hasar gördüğünden şüphelenilen olgularda bilgisayarlı görme alanı (Resim 4) ve
göz siniri analiz tetkikleri göz sinirinin hasarının varlığının ve derecesinin
belirlenmesinde, zaman içindeki değişimin saptanmasında ve dolayısı ile
hastanın takibinde göz hekiminin muayenesine ek olarak kullanabileceği önem
yardımcı araçlardır.
Glokom hastalığının tanısı konulduktan
sonra bugün için tedavide en çok etki edilebilen şey göz içi basıncı
olabildiğinden amaç göz tansiyonunu düşürerek göz sinirinin hasarını durdurmak
ve görme kaybının ilerlemesini engellemek olmaktadır. Bu amaçla uygulanabilecek
yöntemler ilaç tedavisi, lazer tedavisi ve cerrahi tedavi olarak üçe
ayrılabilir. Bugün için göz tansiyonu için kullanılabilen oldukça fazla sayıda
ilaç göz damlası şeklinde mevcuttur. Bu ilaçlar hastalığın türüne ve durumuna
göre tek veya birlikte kullanılmaktadır. Etkili yeni ilaçlar tedavinin
başarısını büyük ölçüde artırmıştır. İlaç tedavisinde en önemli nokta hastanın
ilaçlarını sürekli olarak düzenli kullanmasıdır. İlacı gerek hastanın fiziksel
özellikleri nedeni ile kullanamaması ve gerekse ilaç etkin ancak başka
problemlere yol açması nedeni kullandırılmadığı olgularda lazer tedavisi ilaca alternatif
olarak denenebilmektedir. Yöntemin seçilmesi uygulanması konusunda
uzman göz hekimlerince yapılmalı ve hasta yakından takip edilmelidir. Çünkü
lazer tedavisinin sonuçları göze göre değişebilmekte ve zamanla etkinliği
ortadan kalkabilmektedir. Ancak ilaç veya lazer tedavisine yeterli yanıt
vermeyen, fazla sayıda ilaç kullanması gereken olgularda ya da uzun süre ilaç
kullanmanın doğru- başarılı olmayacağı bazı glokom tiplerinde (konjenital
glokom gibi) cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Cerrahi tedavi her ne kadar
hastaları korkutsa da birçok hastada kendilerine ömür boyu yetecek görmenin
kaybedilmeden kalması için oldukça yardımcı olmaktadır. Kullanılan cerrahi
yöntemler de son yıllarda giderek artan oranda başarılı olmakta, sürekli ilaç
kullanım zorunluluğunu da ortadan kaldırarak etkili tedavi sağlayabilmektedir. Cerrahinin
zamanında (ileri düzeyde hasar gelişmeden) gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Cerrahi
tedavi genellikle, göz içerisindeki sıvının dışa akışını kolaylaştıracak
yolların açılması şeklinde olmaktadır.
Ülkemizde glokomun takip ve tedavisi, göz
hekimleri tarafından yoğun bilgi birikimine dayalı olarak, var olan çok çeşitli
ilaçlar, lazerler ve giderek genişleyen cerrahi seçenekler kullanılarak başarı
ile yapılmaktadır.